((--kod-yurdu--) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
EVRENSELLİK
Evrensellik, anlayış düzleminde, hem bilgi hem de siyasal alanlarda genel geçer ilkelerin varolduğunu öne süren ve bu ilkelerin her yerde mutlak geçerliliğini savunan anlayış biçimidir. Gerçekliğin bir bütün olduğunu ve onun bilgisinin de bir bütün olarak varolması gerektigini öne sürer bu yaklaşım.
Fenotip ya da Dışyapı, genetik (
Fenotip, zaman içinde değişebilir. Birden çok genle kontrol edilen özelliklerin fenotipleri de karmaşıklık gösterir. Genlerin durumuna göre çeşitlilik gösteren fenotip sınıflarına pleitropik fenotipler denir.
Biyolojik sınıflandırmanın ilkel aşamasında kullanılan sınıflandırma yöntemi, canlıların görünüşleri; yani fenotipleri üzerine kurulmuştu. Ancak
genotip) ve çevresel etkenlerin yarattığı özelliklerin canlının dış görünüşündeki yansıması. Fenotip çoğunlukla genler tarafından belirlenir ancak bazı koşullarda diğer etkenler, fenotipin genotipe yüzde yüz uymasını engelleyebilir. Bu duruma hipomorfizm denir.genetik biliminin gelişmesi sonucunda moleküler düzeyde sınıflandırmaya geçilmiştir. Ortak fenotipe sahip canlılar, her zaman evrimsel olarak ortak atadan gelmezler. Yakınsak evrim, fenotiplerin birbirlerine benzemesini doğurabilir. Modern genetik terminolojisinde, herhangi bir mutasyonun yarattığı degişime de mutant fenotip denmektedir.
GENOTİP
ıÜüGenotip, Soyyapı ya da Kalıtyapı organizmanın genetik yapısına verilen ad.
Bir
hücrede birden fazla gen DNA vardır. Aynı DNA üzerindeki genlere bağlı genler, ayrı DNA'lar üzerindeki genlere ise bağımsız genler denir. Genler, enzim ve protein sentezini yöneterek, bireyin dışyapısını (fenotipini) ortaya çıkartırlar. Baskın (dominant) genler, bireyin fenotipinde kendi varlığını her zaman gösterirken çekinik (resesif) genler, bireyin fenotipinde kendi varlığını sadece homozigotken gösterirler.
HAK VE HÜRRİYETLERİMİZ
TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER : “temel hak ve hürriyetler” insan haklarının pozitif hukuk tarafından tanınmış ve düzenlenmiş kısmıdır
KİŞİ HAKLARI : Anayasamızın ikinci kısmının ikinci bölümünde (m.17-40) düzenlenen “kişinin dokunulmazlığı” (m.17), “zorla çalıştırma yasağı” (m.18), “kişi hürriyeti” (m.19), “özel hayatın gizliliği” (m.20), “konut dokunulmazlığı” (m.21), gibi temel hak ve hürriyetler, “kişi hakkı ve hürriyeti” veya “ferdi hak ve hürriyetler” niteliğindedir. Buna göre, Anayasanın ikinci kısmının ikinci bölümünde düzenlenen temel hak ve hürriyetleri incelerken “kişi hakları” terimi kullanılabilir.
Ancak bu terim, bu bölüm dışında düzenlenen temel hak ve hürriyetler için kullanılamaz. Yani, “kişi hakları” terimi sosyal hakları, siyasî hakları içermemektedir.
SİYASİ HAKLAR : Türk vatandaşlığı md.66, seçme,seçilme,siyasi faaliyette bulunma hakkı, parti kurma,partilere girme, partilerden çıkma hakkı, kamu hizmetine girme hakkı, dilekçe hakkı
İNSAN HAKLARI :Bu alandaki en kapsamlı kavramdır. “
Mücahit Makbule Hanım
Gördes kızı Mücahid Makbule Hanım 1902 yılında Gördes'te dünyaya gelmiştir. Babası Ali ustalar sülalesinden Abdullah Efendi'dir. Kalabalık olan ailenin küçük bir çiftliği ve arazileri vardır. O zamanki her Gördesli kadın gibi Makbule Hanım da ata binmesini ve silah kullanmasını daha küçük yaşlarda öğrenmiştir. oniki yaşlarında iken babasını, kaybettiği için ağabeylerinin himayesinde büyümüştür.
1921 yılında Usturumcalı Halil Efe ile evlenmiş iki ay sonra da kocasıyla beraber akıncı olarak dağlara çıkmıştır. Müfrezelerle beraber, Demirci, Gördes, Simav, Bigadiç ve Sındırgı dağlarında sürekli dolaşan ve çok cesur olan Makbule Hanım, müfrezeleri en ümitsiz zamanlarda cesaretlendirmiş, her yerde her müsademede kahramanca savaşmıştır.
Düşmanla birkaç büyük muharebede bulunmuş, iki defa kocasıyla beraber pusuya düşmüş, fakat hiç bir zaman metanetini kaybetmemiş, telaş göstermemiştir.
Güvemdere Muharebesinin kazanılmasında cesaret ve kahramanlığı ile büyük rol oynayan, geri çekilen müfrezelerimizi cesaretlendirerek düşmana yeniden taarruz etmelerini sağlayan Makbule Hanım' hatıralarında İbrahim Ethem Bey şu şekilde tarif etmektedir.
Kendisi siyah pantolon ve ceket ve uzun bir manto giyer, ayağında daima çizme ve başında da siyah başlık ve daima örtülü olup, yalnız gözleri meydanda bulunur. Kısa bir Japon filintası taşır ve düşmandan itinam olunmuş güzel bir doru ata biner ve daima müfrezenin dümdarı olarak kalırdı.
Efradın çoğundan iyi ata biner, tehlike anında en evvel silahı eline almış görülürdü.
Dağ hayatının sıkıntı, zorluk ve tehlikelerine ve bütün ısrarlarına rağmen asla kocasından ayrılmayan Makbule Hanım, 17 Mart '1922'de Akhisar-Sındırgı arasında Koca Yayla'da düşmanla girişilen bir çarpışma sonucu şehit olmuştur.
Mezarı Koca Yayla 'da bulunan Mücahid Makbule Hanım'ın defin merasimini İbrahim Ethem Bey aşağıdaki satırlarla anlatır.
"Defnederken bütün efrat çocuk gibi ağlıyordu. Nasıl ağlansın ki, sekiz ay dağlarda, karda, çamurda bizimle beraber gezmiş, yatmış ve düşmanla harp etmiş, kadın olmakla beraber mili istiklâl mücadelesinin muvaffakiyetle neticeleneceğine kanaat getirerek azım ve sebat ile erkeklere büyük bir numune ve medar-ı teşvik olmuş bir arkadaşı kara toprağa, kanlı elbiseleri, kanlı çizmeleriyle gömüyor ve zevci de mezarın başında kendinden geçmiş olduğu halde avazı çıktığı kadar feryad ederek, ağlıyordu.
Nene Hatun (1857 - 1955)
erzurum’da doğdu. 98 yıl Erzurum’da yaşadıktan sonra yine Erzurum’da, zatürre hastalığından hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın annesi seçilmişti.
Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında, Erzurum’daki Aziziye Tabyası’nın savunulmasında kahramanca çalıştı. Adını bu şekilde tarihe yazdırdı. Mücâdeleye, küçük yaştaki oğlunu ve kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda 20 yaşlarında genç bir gelindi.
Milli Mücadele’deki isimsiz binlerce kadın kahramanın yanı sıra isimleri halen zihinlerde olan kadın kahramanlardan bazıları şöyle:
ONBAŞI HALİDE
Romancı Halide Edip Adıvar ise "Halide Onbaşı" olarak İstiklal Savaşı’na katıldı. Uzun süre cephelerde savaşan Halide Onbaşı, savaş alanındaki yararlılıkları nedeniyle İstiklal Madalyası almaya hak kazandı. Türk bağımsızlık savaşının bir sembolü olan Adıvar, Türk edebiyatına kazandırdığı eserler ile günümüz Türk gençlerine çeşitli dersler vermektedir.
KARA FATMA (FATMA SEHER)
"Kara Fatma" olarak tarihe geçen, 1888 Erzurum doğumlu Fatma Seher, Balkan Harbi’ne, Edirne’de görev yapan kocası subay Derviş Bey ile katılır. I. Dünya Savaşı’nda, ailesinden 9-10 kadınla Kafkas Cephesi’ne gider.
Kara Fatma, Mondros Mütarekesi’nden sonra eşi Ermeniler tarafından şehit edilen kadınları toplayarak, Ermeniler ile çarpışır.
Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek görev isteyen, kurduğu milis kuvvetiyle Bursa ve İzmit’in işgalden kurtarılması için mücadele eden Kara Fatma’nın müfrezesinde savaşanların sayısını 350’ye çıkardığı bilinir.
sakarya ve Başkomutanlık muhaberelerine de katılan ve üsteğmenlik rütbesine kadar yükselen Kara Fatma, 1955 yılında Erzurum’da vefat ederken, cumhuriyetin temellerinin atılmasında pay sahibi olmanın mutluluğunu yaşamış kadın kahramanlardandı.
İKİ OĞLUNU ŞEHİT VERDİ KENDİ GAZİ OLDU
Yunanlıların İzmir’e girmesiyle Milli Mücadele saflarında yerini alan Ayşe Hanım, İzmir’in Yunanlıların eline geçmesi üzerine Aydın’a gider. Aydın civarında kahramanca dövüşen Ayşe Hanımın burada büyük oğlu şehit düşer. I. ve II. İnönü Savaşlarına katılan Ayşe Hanım, ikinci oğlunu da bu savaşlarda şehit verir. Sakarya Meydan Muharebesi’ne de katılan Ayşe Hanım, bu savaşta kasığından yaralanır ve tedavi gördükten sonra müfrezesine k
FRANSIZLAR’A YANLIŞ YOL GÖSTEREN KILAVUZ KADIN
Adana ve yöresinde Fransızlar’a karşı verilen mücadelede yer alan ve milis kuvvetlerine katılan Kılavuz Hatice, 8 Mayıs 1920’de milli kuvvetler Pozantı’ya taarruzu başladığında, kritik bir duruma düşen Fransızları kandırarak kılavuzluk eder. Hatice, kılavuzluk yaptığı Fransızlar’a yanlış yol göstererek Karboğazı’na sokar. Boğazda sıkışan Fransızlar, Türk askerine esir düşer.
BİNBAŞI AYŞE
İstikbal Harbi hakkında yazılmış eserlerde göğüs göğüse çarpışmış pekçok Müslüman Türk kadınlarından bahsedilir. Nene Hatun, Kara Fatma, Ayşe Çavuş isimleri pek sık zikredilen şahsiyetlerdir. Binbaşı Ayşe de, adını hep minnet duygularıyla anmamız gereken kahramanlar arasındadır. Binbaşı Ayşe, bizzat kendi macerasını şöyle anlatmaktadır:
“...Büyük harpte Kafkas Cephesi’nde yaralanarak ölen kocamın ve tüm vatan evlatlarının intikamını almaya and içmiştim. Allah, bu fırsatı 15 Mayıs (1)335–(1919)’da bana verdi. İzmir’i Yunanlılar işgal ettiği sırada ilk mukâvemetimiz sona erip şehre Yunanlılar hâkim olunca Aydın’a gittim. Orada faaliyete geçerek bir Kuva–yı Milliye birliği teşkil edip, bilâhare Nuri Çetesi’ne katıldım. Aydın muharebelerini yaptıktan sonra Koçarlı’ya çekildik. Bu sûretle, bilfiil atıldığım İstiklal Mücadelesi’ne başından sonuna kadar iştirak ettim.
İlk defa Sakarya’da sol kasığımdan piyâde mermisi ile yaralandım. Seyyar hastanede tedaviden sonra tekrar müfrezeme iltihak ettim. Büyük Taarruz’da Mürsel Paşa Fırkası’na iltihak ettik. Ve Ahır Dağları’ndan düşman gerilerine akmağa memur edildik. İzmir’e ilk giden birlikler arasında ben de vardım. Ancak, bu arada misketle sol bacağım kırıldı.”...
Binbaşı Ayşe, kocasının en kıymetli birer yâdigârı olarak sakladığı ziynetlerini satarak at, mavzer, elbise ve çizme tedarik etmiş ve bu mücadelede, derece derece terfi ederek Binbaşılığa kadar yükselmiştir.
SÜREYYA SÜLÜN HANIM
İşte kahraman Türk kadınlarından bir kahraman; Milli Mücadele yıldızlarından bir yıldız daha: Süreyya Sülün Hanım...Van’da doğmuştur. Yaşadığı kasaba, düşmanın korkunç zulüm ve tarruzuna maruz kalmış, babası şehit olmuştur. Nihayet, biraraya gelen beşyüz civarında cengaver, Erek kasabasında toplanarak aziz topraklarını savunmaya karar verirler. Ve tabii, Süreyya Sülün hanım ve üç kardeşi de bu kahramanlar meydanındadır.
...Yoğun bombardıman altında ilerleyerek Karaköse’ye gelen bu kahraman Kuva–yı Milliyeciler, Murat Irmağı boylarında tam bir buçuk ay düşmanla çarpıştılar. Beyazıd’a doğru yürürken yürekler acısı bir manzara ile karşılaştılar. Binlerce Türk köylüsünün işkenceler içinde can vermiş cesetlerini gördüler. Bu mezalimi yapan düşmana hınçla taarruz edenlerin başında Süreyya Sülün hanım vardı...
Iğdır civarında kanlı çarpışmalar oldu. Düşman birlikleri çok kuvvetli ve Rusya’dan devamlı surette takviye alıyordu. Beşyüz yiğit, yılmadan, kaçmadan döğüştüler. Ölüyor, teslim olmuyorlardı. Bu muharebede Süreyya Hanımın üç kardeşi birden şehadet şerbetini içtiler. Kardeşlerinin kollarında can vermesine rağmen yılmadı ve cenk meydanını terk etmedi. Kala kala dört kişi kalmışlardı. Daha sonra Karaköse’ye çekilen Süreyya Sülün Hanım, burada Ziverbey Taburu’na iltihak etti. Bir ara yaralandı ve Erzurum’a dönd
NEZAHAT HANIM
Gördes ve Inönü meydan savaslarinda , çarpismalara katilan 70. Alay Komutani Hafiz Halit Beyin kizi olan Nezahat Hanim 8 yasinda öksüz kalmis ve babasiyla cephelerde dolasmistir. Askerlere hizmet ve cesaret veren Nezahat Hanim’in 100 den fazla düsman askeri öldürdügü bilinmektedir
ve binlercesi...
Ne Mutlu Türküm Diyene,Ne Mutlu Helal Süt Emene
MAKEDONYA GALİÇYA CEPHESİ
ıÜü
1914 yılında savaş başlayınca Ruslar Galiçya'yı işgal ettiler. 1915 yılında Almanlarca takviye edilen müttefik güçler, Rusları mağlup ederek tekrar Galiçya'yı ele geçirdiler. 1917 yılı Temmuzunda Ruslar Galiçya'da tekrar taarruza geçtiler. Başlangıçta hızla ilerleyen Rus birlikleri, on gün sonra duraklayarak geri çekildiler. I. Dünya Savaşı'nda Macaristan'ın kuzeydoğusuna düşen Galiçya (Lehistan) bölgesinde bir Osmanlı Kolordusu Alman, Macar ve Avusturya kuvvetleriyle birlikte Ruslara karşı savaştı.
İtilâf Devletleri’nin Çanakkale Cephesini boşalttıktan sonra (Ocak-1916) buradaki Türk kuvvetleri serbest kalmıştı. Gerçi zayiatlardan dolayı mevcutları azalmıştı ama yine de etkili kuvvetlerdi. Üstelik zafer kazandıkları için moralleri çok yüksekti. 1916 yılı başlarında Kafkas Cephesi’nde Türk Ordusunun durumu kritikti. Aynı zamanda Ruslar karşı taarruza geçmişlerdi. Çanakkale’de serbest kalan kuvvetlerle derhal Kafkas Cephesinin takviyesi gerekirdi.
Ancak, Türk Orduları Başkumandan Vekili Enver Paşa, harbin kesin sonucunun Avrupa cephelerinde alınacağı düşüncesiyle toplam 100. 000’i aşan seçkin subay ve erlerden oluşan üç Türk Kolordusunu, Avrupa’daki cephelerin takviyesinde kullanmaya karar verdi. Enver Paşa’nın bu düşüncesi, Türk topraklarının savunulması zararına yapılmış çok büyük bir özveriydi. O kadar ki, Alman askerî heyeti başkanı Liman Von Sanders bile Türk Başkomutan Vekilinin bu kararına karşı çıkmaktan kendisini alamadı.
Nihayet, Alman Başkomutanlığı ile varılan anlaşma sonucunda 15nci Kolordunun Galiçya, 20 Kolordunun Makedonya ve 6ncı Kolordunun ise Romanya’ya gönderilmesine karar verildi. Avrupa cephelerine gönderilen bu Türk kuvvetleri; Galiçya cephesinde Ruslarla, Romanya cephesinde Romenlerle ve Makedonya cephesinde ise Sırplarla savaşmışlardır. Kendilerinden beklenilenin üstünde bir gayret ve mücadele vermiş olan kuvvetlerimiz bu cephelerde kazanılan başarılarda önemli rol oynamışlardır.
ıÜüSırbistan'ın İttifak Devletlerince işgali tehlikesi belirince, bir Fransız tümeni Çanakkale'den getirilerek, 5 Ekim 1915'te Selanik'te karaya çıkarıldı. Bir İngiliz tümeniyle bir Fransız tugayı da daha sonra bu birliğe katıldı. Böylece Makedonya cephesi açılmış oldu. 20. Türk Kolordusu ile birtakım Alman ve Bulgar birlikleri İngiliz ve Fransızların karşısında yer aldı.
1916 yılında İngiliz, Fransız ve Sırp askerlerinin sayıları 250.000'e ulaşınca 10. Türk Kolordusu da 17 Kasım 1916'da cepheye geldi. 10 Aralık 1916'da Yb.Şükrü Naili Gökberk komutasındaki 50.Tümen Drama civarında düşmanla savaştı. Cephedeki küçük taarruzların yanında en önemli olay, 11 Aralık 1916'da, Manastır'ın İtilaf Devletleri'nin eline geçmesidir.
1917 yılı küçük muharebelerle geçti Türk Kuvvetleri Kavala-Serez hattında savaştı. 27 Haziran 1917'de Yunanistan İtilaf Devletleri safında savaşa girdi. 29 Mayıs 1918'de İngiliz, Fransız, Yunan ve Sırp kuvvetleri büyük bir taarruz başlattı. Bulgar ordusu yenildi. 29 Eylül'de Bulgaristan, Selanik Ateşkes Antlaşmasını imzalayıp, savaştan çekildi. Topraklarından İtilaf Devletleri'ne ait askeri birliklerin geçmesine de izin verdi. İtilaf Devletleri üç koldan Balkanlar'da ilerlemeye başladı. Bu kollardan biri İstanbul'u hedef almıştı.
MAYOZ
Mayoz Bölünme bir
Mayoz Bölünme
Mayoz sırasında
Mayoz, kromozomların yeniden dağılımını gerçekleştirmek için mitoz sırasında gerçekleşen aynı
Mayozda da
diploit ökaryotik hücrenin bölünerek genelde gamet olarak adlandırılan haploit hücrelere bölündüğü hücresel bir süreçtir. Gamet hücresinde kromozom sayısının azalmasıyla sonuçlanan "mayoz", Yunanca'da "daha küçültmek" anlamına gelen meioun kelimesinden gelmektedir.eşeyli üreme için gereklidir ve bu yüzden eşeyli üreyen tek hücreli organizmalar da dâhil tüm ökaryot hücrelerde görülür. Özellikle Bdelloid rotiferlerin içinde bulunduğu birkaç ökaryot mayoz yeteneklerini kaybedip partenogenezle ürerler. Mayoz eşeysiz mitotik bölünmeyle üreyen arkealarda ya da prokaryotlarda meydana gelmez.kromozom içinde paketlenmiş olan uzun DNA segmentlerinden oluşan diploit üreme hücresinin genomu DNA replikasyonundan sonra iki bölünme geçirerek gamet olarak adlandırılan haploit hücreleri oluştururlar. Her gamet kromozomların bir setini ya da orjinal hücrenin genetik içeriğinin yarısını içerir. Oluşan bu haploit hücreler diğer cinsin haploit hücreleriyle ya da döllenme sırasında yeni bir hücre olan zigotu oluşturmak için birleşebilirler. Bu yüzden mayozun bölünme mekanizması döllenme sırasında birleşen iki genom ile eşteş bir olaydır çünkü her ebeveynden gelen kromozomlar mayoz sırasında genetik rekombinasyona uğrarlar. Dolayısıyla her gamet ve sonuç olarak her zigot kendi DNA'sında kendine özgü bir iz/tasarım taşıyacaktır. Diğer bir değişle, mayoz ve eşeyli üreme genetik varyasyonu oluşturur.biyokimyasal mekanizmaları kullanır. Mayoza özgü birçok özellik bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi homolog kromozomlar arasında meydana gelen eşleşme ve genetik rekombinasyondur.mitozda olduğu gibi profaz, metafaz, anafaz ve telofaz olarak adlandırılan dört evre vardır. Bu evreler arada interfaz olmaksızın peş peşe iki kez gerçekleşir ve sonuçta dört yavru hücre meydana gelir. Mayoz bölünme ile mitoz bölünme arasındaki en büyük farka profazda rastlanır. Mayoz bölünme iki aşamada gerçekleşir. Bu aşamalar, Mayoz-1 ve Mayoz-2 olarak adlandırılır
ıÜü
MİTOZ
Mitoz ya da mitosis, bir
Genellikle ardından
Mitoz ve sitokinez hücre döngüsünde M harfiyle gösterilen mitozu tanımlar. Mitoz yalnızca
hücrenin kendi genomunu eşleyerek iki yavru hücre şeklinde bölünmesidir.Oluşan yeni hücreler ana hücreyle aynı genetik yapıyı taşır.sitoplazma ve hücre zarının bölünmesi olan, sitokinez gelir. Bunun sonucu olarak, organelleri ve diğer hücre elemanları eş olan iki kardeş hücre oluşur. ökaryotik hücrelerde görülür. Çokhücrelilerde somatik hücrelerin oluşumu mitozla olurken, eşey hücrelerinin oluşumu mayoz denilen bölünme çeşidiyle olur. Çekirdeği olmayan prokaryotlarda hücreler, fission denilen bölünme yöntemiyle bölünürler.Zigot oluştuktan sonra başlayan mitoz bölünme, organizma belli bir büyüklüğe erişinceye kadar tüm soma hücrelerinde ve bazı hücrelerde (kemik iliği vb.) hayat boyu devam eder. Mitozda her hücrenin çekirdeğinde kromozomlar kendini eşler. Eşler, ana hücrenin bölünmesiyle oluşan iki yavru hücreye verilir. Böylece ana hücreye benzeyen, diploid sayıda (2n) kromozomlu iki yavru hücre meydana gelir. Mitoz da çekirdek bölünmesi karyokinez, sitoplazma bölünmesi sitokinez olarak tanımlanır. Karyokinez başlangıçta interfaz ve sonrasında gerçek bölünme evreleri olan profaz, metafaz, anafaz ve telofaz olarak görülür.
ıÜüParagrafta Anlam
Paragrafta Anlam
: Paragrafın Yapısı Paragraflar genel olarak üç bölümden oluşur. Giriş Bölümü : Giriş Cümlesinin Özellikleri : Giriş cümlesinde konu ve konuya bakış açısı belirtilir. Giriş cümlesi: Kısa ve ilgi çekici bir cümledir. Bağlayıcı öğelerle başlanmaz. Paragrafta ele alınacak konuyu tanıtır; yazarın konuya nasıl bir yaklaşım getireceğini sezdirir. Genelden özele (tümden gelim) yazılmış paragraflarda, paragrafın giriş cümlesi aynı zamanda paragrafın ana düşüncesidir. Tanımlama, açıklama, soru cümlesi biçiminde kurulabilir. Paragraf giriş cümlelerine örnek: Herhangi bir halk şiiri antolojisini başından sonuna okumayı hiç denediniz mi?... Şiir, ne söylediğinden çok, nasıl söylendiği ile çekiciliğe ulaşır... Softalık, bir düşünce, bir bilgi kanseri diye anlatılabilir... Gelişme Bölümü : Gelişme Bölümünün Özellikleri : Gelişme bölümü; konuyu açıklayan, ana düşüncenin ortaya çıkmasına katkıda bulunan yardımcı düşünceleri içerir. Konu, bu bölümde açılır. Bunun için de örneklerden benzerliklerden, karşıtlıklardan, tanık göstermelerden yararlanılır. Ayrıntılar, gelişme cümlelerinde birbirini tamamlayarak, birbirine, bağlayıcı öğelerle bağlanarak sıralanır. Gelişme bölümündeki cümlelerden her biri, dil ve düşünce yönünden kendisinden önceki ve sonraki cümleye bağlıdır. Tüme varım yöntemiyle kurulan paragraflarda an düşünce, gelişme cümlelerinden biri olabilir.
PATENT
Patent, buluş sahibinin buluş konusu ürünü belirli bir süre üretme, kullanma, satma veya ithal etme hakkıdır. Bu hakkı gösteren belgeye de patent denir. Geleneksel terminoloji ile sınai mülkiyet haklarının içinde önemli bir yer tutan [patent hakkı], özellikle teknoloji transferinin aracı olması bakımından gelişmekte olan ülkeleri daha çok ilgilendiren maddi olmayan bir mala ilişkin haktır.
Makineler, araçlar, aygıtlar, kimyasal bileşikler ve işlemleri ile her türlü üretim yöntemleri, patent korumasının kapsamındadır.
Patent Yasalarının amacı; buluş yapmayı, yenilikleri ve yaratıcı fikri faaliyetleri teşvik etmek için gerekli olan korumayı ve buluşlarla elde edilen teknik çözümlerin sanayide uygulanmasını sağlamaktır. Verilen patentler ve bunların sanayide uygulanması ile teknik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleşmesi sağlanır. Sanayi alanında gelişmiş ülkelerde verilen patent sayılarının yüksekliği bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaktadır.
İnsan hakları”, ırk, din, dil ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu haklardan yararlanmak bakımından vatandaş ve yabancı arasında fark yoktur
VATANDAŞ HAKLARI :Bu hakları yabancılar değil, sadece vatandaşlar kullanabilir. Örneğin seçme ve seçilme hakkı, kamu hizmetine girme hakkı gibi siyasal haklar birer “vatandaş hakları” niteliğindedir.
Etik alanda evrensellik, bütün insanlarin kesin olarak benimsediği ya da benimsemek zorunda olduğu ilkeleri şart koşar. Ahlak ilkeleri her yerde ve her zaman bütün insanlar için geçerli bir yasa olmalıdır. Örneğin Kant'ın " normatif etik "i böyle evrensellik anlayışına bağlı bir etik anlayışıdır. Bu yaklaşım Tarih'e uygulandığında, bütün toplumlar için sabit evrensel bir yasa; epistemolojiye uygulandığında evrensel bir bilgi, yani her yerde herkes için nesnel/doğru anlamda bir bilgi; ve siyasala uygulandığında aynı şekilde evrensel bir siyasal modelin varlığını öngörür.Moderniteyle birlikte, tüm bilginin ve toplumsal gelişmenin dayanaklarından ya da ilkelerinden birisi de bu evrensellik düşüncesi olmuştur.Özgürlük ve Rasyonellik gibi Aydınlanma düşüncesinin önemli kavramlarından birisidir. Buna göre, tarih, evrensel olarak rasyonellikle uyumlu bir sekilde özgürlüge dogru gelişmektedir.
FENOTİP
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 16 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|